26 Mayıs 2014 Pazartesi

Acıyla harlamak..

     Uzun zaman oldu değil mi? Birikenleri kusmayalı, acılardan dem vuramayacak kadar uzun... Askerlik sürecini, önceden belirttiğim gibi, hatırlamak dahi istemediğimden yazmayacağım.

    Neler gördü bu Ülke... Yetim bir bahardan çıktı ve buruk bir yazda kavrulacak şimdi... 17 Aralık gördü, ayakkabı kutuları, paralar, riyakarlık... Ekmek almaya giden çocuğun elinde kendi hayatının arta kalanı, küçücük avucunda çocukluğu... Yıkılışını gördü... Ölümler gördü yerin altından ve üstünden... Kazmasının sapına bağladığı hayatı ile yine aynı emek ile koparıldığını... Koparılırken ''fıtrattan ibaret yaşamın meşhur sonu'' klişesiyle uğurlandı 307 can... Bir tanıdığının cenazesine gidip cenaze olan Uğurlar gördü.. Biraz daha ölüm biriktirdi ben yazmayalı. Keşke, ben hiç yazamasaydım da ölümler olmasaydı.. Diyor ya üstad ;

'' Öyle bir ağlasam
Öyle bir ağlasam çocuklar
Size hiç göz yaşı kalmasa...''

   Olmayan huzurum hepten kaçtı benden. Şimdi küçük şehrimde, içi boş duygularla yaşamaya çalışıyorum sadece. Önümde gri bir gelecek... Gelecek mi, o da muamma ya.. ''Ya nasip!'' diyerek devam ediyorum nefes almaya..

    Bu coğrafyanın bana ve benim gibi düşünenlere dar geldiğine inanıyorum. Vatan, millet ve bayrak kavramı olmayan ben, şimdi iki kat yoğun hissediyorum aidiyetsizlik duygusunu.. ''Hangi toprak sular seni Huzur? Hangi coğrafya paylaşır seninle havasını? Hangi su, ferahlatır yüreğini?'' Bulduğum anda orayı, suyumu o yöne akıtmak istiyorum ve sanki buldum gibi gibi...

     Askerlik sonrası mini bir tatil yaptım Ege kıyılarında... ''Kalbim Ege'de kesin olarak kaldı'' benim. İnsanı, doğası, hayatı... Bu kadar mı güzel olursun? Bu kadar mı iyi gelirsin bir yüreğe? Hangi kaldırım taşını kaldırsam, altından tarih çıkıyor.. Gördüğüm her anı, bir daha denk gelememe korkusuyla kazıdım zihnime...

    Benim bu ara söyleyecek pek sözüm kalmadı... Sessizliğimin gürültüsünde kayboluyorum genelde. Uzun sessizliklerde yitip gidiyorum..

   En güzel cümleleri kurana kadar;