22 Ekim 2013 Salı

İsimsiz Hissiyatlar

    Ne oluyor yahu bana? Bu ara ellerim de kalbim de sürekli yazıyor. Düşüncelerim apse yaptı sanırım, bir şeylerin sıkıştırıp dışarı çıkartması lazım bu irini galiba, haliyle yazmaya daha çok ihtiyaç duyar oldum.

    Kaytan ile konuştuk dün. Seviyorum özlem yüklü, uzun soluklu konuşmaları, kelimeleri yarım bırakmamak adına son anda hazırlanan bavul misali ne hissediyorsanız söylemek geliyor ya içinizden, ''şu da vardı, aaa bak bunu unuttum'' şeklinde... Bir bakıyorsunuz sohbet rengarenk bir tatil yolcusu olmuş bile...

    Sanırım aynı frekansı yakalamak böyle bir şey. Bunu yapabildiğim çok fazla insan yok maalesef. Sorunumuz ''aynı dili konuşup aynı anlamlar çıkaramamak''tan kaynaklı, naçizane. Bunu LGBT olarak yorumlayın, aile ilişkileri, arkadaş ilişkileri, sevgili, eş, dost.. Varın adını siz koyun; ama sebep aynı bana kalırsa...

    Güven duymuyoruz, önce kendimize sonra çevremize... Bu duyguya beden biçmek mantıksız geliyor bana, aileye hissedilenle sevgiliye hissedilen temelde aynı şey aslında: eksiklik, yarım bırakılmışlık... Olayı LGBT çerçevesine indirgemek gerekiyorsa kendimizden başlamalıyız diye düşünüyorum. Şunu sorarım kendime eğer bir insan benden bir şey saklıyorsa ya da eksiklik duyduğunu hissediyorsa ''bendeki yanlış nerede?'' Suçlamaya birinci tekil şahısla başladığı zaman insan, diğer zamirler daha derinden nefes alıp şöyle bir içlerine dönme ihtiyacı hissediyor aslında. ''Ben'' diye başladığınız zaman sorgulamaya, karşınızdakine daha ayakları yere basan bir yükleme yapıp kendine bakmasına, öz eleştiri yapmasına elçilik etmiş oluyorsunuz bana kalırsa.

    Daldan dala atlıyorum bugün. Bayramda tanıştığım birinden bahsetmek istiyorum, civar illerin birinde çalışan ve kendi şehrinde HDK (Halkların Demokratik Kongresi) kurulumunun bir delegesi... Anlatmaya başladı içeriğini, misyonunu, vizyonunu... Sessizce ve önemsediğimi belirterek dinledim. Şu cümleye takılı kaldım:
'' Geniş bir yelpazemiz var bizim Huzur. Anti-kapitalist Müslümanlardan tutun LGBT bireylerine kadar. Hatta öyle ki LGBT bireyleri siyasi anlamda çok daha dolu ve bilgililer, gözlemleri ve bakış açıları takdire şayan...''

    Tebessüm ettim '' bu Ülke'nin acı gerçeği bu, insanlar LGBT bireyleri sadece bacak arası olarak gördükleri için omzun yukarısına bakma ihtiyacı hissetmiyorlar. Bugün KAOS GL gibi bir dergiyi kaç insan biliyor, düşündünüz mü?''

    '' Haklısın, ben de o bireyleri tanıdıktan sonra keşfettim KAOS GL'yi.'' dedi. Şunu itiraf etmesi çok güzeldi:  '' Alışkanlıklarımız var, bunu bir yere kadar engelleyebiliyoruz; bakarken garipsemiyorum diyemem ama kabullenmek için savaş veriyorum içimde.'' bu bile bir adımdır ve 'güzel' bir adımdır. Öğretilerimizi sarsan gerçekleri reddetmek yerine kabullenmek için kendimizle savaşmak... İnsanoğlu tembeldir çünkü, kendine ters olan bir şey için mücadele etmek yerine reddetmeyi tercih eder; yorulmak pek hoşuna gitmez. Yeri geldiğinde ben de yapıyorum, inkar edemem.

    Tabi siyasi konulardan bahsederken gözlerinin içinin parladığını gördüm sohbet ettiğim kişinin. Güzel cümleler kurdu benim de HDK' ye ucundan köşesinden müdahil olmam için; ama ben ''yer mi Anadolu erkeği?'' modundaydım.

    Yalnız, kendisi LGBT'yi anlatırken içimden şunu geçirmedim değil '' Neden olmasın Huzur oradaki insanlardan biri...?'' Sonra utandım böylesi bencil düşündüğüm için. Bu tarz bir oluşumu kendime alet etmek bana yakışmaz, yakışmamalı... Ancak, güzel paylaşımlar ve arkadaşlıklar neden olmasın? diyorum. Sonra şu soru mıhlanıyor beynime: Küçük bir şehirde kendini açık etmenin bedeli... İster istemez frene basıyorum.

   Bilemiyorum blog, kafamda soru işaretleri her an birinin kuyruğuna takılıp bilinmezlikle dans ediyorum ve bu sıra müdavi olduğum şu ezgi ritimlerimize nefes oluyor ;




4 yorum:

  1. Tanrım bu şarkıya bitiyorum öncelikle bunu dile getirmek istedim. Şarkı benimle yaşıt ve dinlemekten her defasında keyif alıyorum. Neyse naçizane çok gerekli yorumuma gelecek olursak, öğrenmeye ve farkındalığa o kadar kapalıyız ki kimi konularda alışılagelmişi uygulayıp sözde yargılar veriyoruz kendi kısır döngümüzde. O kişinin böyle kendisiyle çelişmesi bile güzel bi çaba.

    YanıtlaSil
  2. Değil mi Amorfum? Obsesif biri olarak yaklaşık 48 saattir aralıksız dinliyorum. Aralıksız derken ciddiyim, uyurken de tekrar moduna alıp kulaklıkla uyuyorum ta ki telefonumun şarjı bitene kadar...

    Bahsettiğim kişiden yola çıkıp içimizdeki duvarlardan ve kalıplardan dem vurmak istedim aslında. Daha gidecek çok yolumuz var Amorfumm, özlendin...

    YanıtlaSil
  3. Doğru tespitlerin var fakat içinde bulunduğumuz toplum ve var olan bilgi birikimi, o "eleştiriye kendinden başlama" bakış açısını yerle yeksan eder, söylemeden geçmeyeyim dedim. Üstüne bir de, seni ya da beni alaşağı eder ki toparlanman imkansız...

    Sonra, o "bazı insanların bacak arası" bakış açısında da vesile olanları düşünmek gerekiyor. Maalesef, bi dolu "ahlaksız" türedi ortalıkta, hangi yatakta uyandığını unutan....

    YanıtlaSil
  4. Sanırım buradan başlamak gerekiyor Cem, ''inatla'' insanlara bir şeyleri açıklamak için savaşmak. Bunun savaşını verip kazandığım insanlar var çünkü, o nedenle birilerine bir şeyleri anlatırken ''neden olmasın?'' ilkesiyle hareket etmekte fayda görüyorum. Umutsuzluk şimdiye kadar pek yardımcı olmadı çünkü..

    Bu arada, eleştirilerin için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil