8 Kasım 2014 Cumartesi

Masumiyet ''yok'' olurken...

     Yalnızlık mı duygusallaştırıyor yoksa duygular mı yalnızlaştırıyor, bilmiyorum; ama halet-i ruhiyem pek iç açıcı değil...

     Kelimeler fazla önemli benim için. Belki de bu yüzden ''daha az kelime, daha az insan, daha az ses; daha çok huzur'' arayışındayım.

     Günlerdir hatta yıllardır düşündüğüm, yandığım, yanacağım olaylar... 1990'lar... Bosna'da katliam.. İnsanları değil; insanlığı öldürüyorlar... En çok da masumiyeti.. Çocukları... Savaşta düşmandan kaçan bir ana-oğul.. Soluklanmak için durduklarında çocuk fısıldıyor titreyen yüreğiyle: '' Anne, bu askerler... Küçük çocukları küçük kurşunlarla öldürürler, değil mi?... Okurken süzülen yaşlar yüreğimde birikiyor, geleceğe hazırlık yaptıklarını bilmeden..  Biraz daha ilerliyor zaman.. 2000'lere dayanıyor. Irak'ta bir yetimhane.. Savaşta annesini kaybeden bir kız yetimhanenin avlusuna anne resmi çiziyor ve tam kalbinin üstüne kıvrılıp yatmak için terliklerini kenarda çıkarıp bırakıyor. Anne yüreğinin temizliğini unutmuyor. Yüreğimde birikenleri ziyan etmemek için biraz daha depoluyorum gözyaşı... Yıllar 2014 Ekim ayını gösteriyor. Ermenek yanıyor bu sefer.. Ömer konuşuyor madendeki babasının özlemiyle: ''Babama Galatasaray'ın maçı var desek gelir.'' Maülke yanıyoruz bu cümleyle... En gümrah beddualar dökülüyor dilimizden banka hesaplarını kabartmaya çalışan mahlukların o babayı madene gark etmesine..

     Böylesi yangınla kavrulurken, okul bahçesinde yanıma sokulan öğrencim de istemeden odun atıyor ruhuma... Burnunda sümüğü, yokluğun vücut bulduğu bir öğrencim... Derslerle ilgilenemeyecek kadar hayatla hercümerç olmuş; çocuk yaşında çalışmayı ve aile geçindirmeyi kendisine yükleyen hayatın altında omuzları biraz daha çökük... Şiddetli bir boğaz enfeksiyonu var; ama ekmeğe mi yoksa kabana mı para vermesi gerektiğini çoktan seçmeli kendine sunan hayatta cevabını zorunlulukla işaretlemiş: Anasına ve kardeşlerine ekmek götürmek için nefti soğukta berber dükkanında çıraklık... Selam veriyor vücudunu titreten bir öksürükle ;

     - Günaydın öğretmenim.
     - Günaydın oğlum, hastasın. Neden kabanını giymedin?
     - Kardeşim giydi öğretmenim.
     - (yutkunuyorum) Peki doktora götürdü mü annen? İlaç aldın mı?
     - Evet öğretmenim aldık (Bu sırada, okul kapısından içeri giriyoruz)
     - Tamam, içtin mi peki?
     - ''Tok karnına içeceksin'' dedi eczacı, öğretmenim...

     Bakakalıyorum birden, usulca ''tamam oğlum'' diyorum ve hızla uzaklaşıyorum yanından ona poğaça almak için; dilimde okkalı bir küfür, gözümde yağmur bulutu...



3 yorum:

  1. İlk paragrafına ithafen yazıyorum: Ben senin ruh halini hiç iyi göremedim ki :D Hele hele bu sayfalarda ne zaman muhteşem bir şeylerden bahsettin sen bakim?


    Yazıyı okuduktan sonra: Tok karnına içeceksin dedi doktor cümlesi yüreğime balta gibi saplandı... hani bilmediğim, her an hissetmediğim şey değil, çocukların açlığı, işçiliği, yokluğu ayrıca zaten koyuyor yüreğime de bu pek feciydi..

    Sevgili öğretmen arkadaşım, Allah sana daha çok versin, daha çok kazanırsan daha çok paylaşacaksın... Gözlerinden öper, o yavrucağa selam ederim...

    YanıtlaSil
  2. Huzur'cum mesleğin gereği gerçekten de ihtiyacı olana ulaşabilecek konumdasın en azından kendi okulundan ve maalesef senin çevrenle de bitecek gibi değil lakin 1-2 kişiye bile bir şeyler yapacak olmak en azından omzumuzdaki günahları dökmese bile sallayacaktır. Senin yavrucaklarda olmak üzere bir kaç blog var öğretmen olduğunu bildiğim gerek ortak bir fon oluşturulur gerekse giyilmeye müsait elbiseler olur okunmaya uygun kitaplar olur kendi aramızda organize olup sizlere ulaştırılabilir.

    Bu tarz hesap oluşturup parasal işlere girmek yasal olarak sıkıntı çıkarak gibi dursa bile kimse gönderilen elbise ve kitaplara karışacak değildir sanırım. Velhasılı bloggerlar olarak sosyal sorumluluk içerikli bir şeyler yapabiliriz diye düşünüyorum ://

    YanıtlaSil
  3. Kaan, öyle bir yazmışsın ki kendimi emeklisini almış, Atatürk rozetli takımı, elinde baston şemsiye, başında fötr şapka bir muallimin karşısında hissettim. Sorun Yaratıcı'da olsa neyse... Sorun malum. Düzen ve insanlık... Fazlasını değil, helal olanını nasip etsin Allah. Bu arada, nefes aldığım sürece bir yanım hep eksik olacak ve benden güzel cümleler dökülmeyecek muhtemelen...

    O Gay'cim, yetememek var ya insanı kahreden o... Yıllardır bu mesleği yapıyorum ve kitap-kalem-kıyafet o kadar çok topladım, taşıdım ki... Biliyorsun ki bir yerlerde bir şeyler hep eksik hep yarım... Bir de işin ''kullanılmak'' boyutu var. Çocuklar değil de kötü niyetli ve çıkarcı veliler o kadar yüzsüz olabiliyor ki... İki ucu pis değnek anlayacağın. Düşüncelerin ve ilgin için teşekkür ederim. Böyle bir topluluk oluşturalım dersen ben varım, haberin olsun. Yine dolaşır yine toplarım ne var ne yoksa...

    YanıtlaSil