23 Aralık 2014 Salı

Duyguları sömürmek...

     Sürekli bir duygu seramonisi içerisindeyiz. Sevgi, nefret, öfke, hüzün, aşk (error error error:).... Evet, kötü olanları saman alevine atıp kurtulmak en güzeli; ama sevgiyi de harcamayalım be arkadaş! Kolay kazanılmıyor çünkü bir insan evladının yüreği... Dostluklar kolay kök salmıyor; aşk desen bu şartlarda imkansıza yakın...

     Evet, çocuklarımı seviyorum; çünkü ''masumiyeti'' seviyorum. Evet, ailemi seviyorum; çünkü ''karşılıksız emeğe saygı duyuyorum''. Hep düşünürüm: ''Anne-baba olmak nasıl iştir?'' Hiç bir karşılık olmadan, maddi-manevi, hayatını bir çocuğun önüne sermek... Muhtemelen de anlayamayacağım.... Evet, dostum dediğim o nadide insanları seviyorum; çünkü onlar için emek sarfediyorum; önemli olduklarını hissettiriyorum. Karşılığını da alıyorum ve tarifi namümkün mutluluklar yaşıyorum. Bu cümleleri ''saf çıkarcı'' bir zihniyetle yazmıyorum;  karşılığının ''insanlık ve sevgiden'' öte olmadığı duygu paylaşımı...

     Gel gelelim, iki günlük tanıdığım insanlara bu cümleyi kurmam! '' Seni seviyorum'' kutsal bir cümledir; düşüncesizce harcanmamalı... Yüzeysel ilişkiler yaşadığım, iş arkadaşlığı gibi, insanlara da kutsalımı açmam! Adı konmamış bir birliktelik için yola çıktığım insanların ''yersiz samimiyetleri'' bana hayli itici ve samimiyetsiz geliyor. 4.cümlesinde bana ''seni seviyorum'' diyen adama ''eksik olma''dan öte bir karşılık veremem; yoksa kendimle çelişirim.

     Nereden daldım bu konuya? Geçen gün, yeni yeni samimi olduğumuz bir meslektaşım ''İlk geldiğinde çok daha sert bir insandın Huzur; alışma sürecin olduğunu düşünmüştüm; o nedenle şimdi söylüyorum bunu''dedi. Şaşırdım elbette, cümlelerime dikkat etmeye çalışırım; özellikle de yeni girdiğim ortamlarda.. Evet, ilk etapta ''soğuk, ukala, nobran'' gibi olumsuz eleştiriler alırım; zamanla insanlar beni tanıdıkça, ördüğüm duvarları samimiyet derecesine göre ''alçalttığımı'' anlarlar. Sohbetinden hoşlanmadığım insanlara da bunu hissettiririm; böylece ne ben onların ne de onlar benim vaktimizi çalmış oluruz.

     Tabi bir kelimenin peşine takılan ben, bunu sorgulamadan edemedim; insanları gözlemledim bu süreçte... İlişkilere baktım etrafımdaki... Üzüldüm... Samimiyetsizlik senfonisi... Gereksiz sevgi gösterisi... Şuna karar verdim: En büyük korkumuz ''yalnız kalmak''... Bunun için de var gücümüzle dağıtıyoruz elimizdeki sevgiyi; yerli yersiz... Düşünüp etmeden... Sonra, en ufak bir darbede kumdan mütevellit haleti ruhiyelerimiz yıkılıveriyor...  ''Değer mi?'' demek geliyor içimden... Cin olmadan adam çarpmanın hazin sonu...

     Kapitalist düzen, ruhumuzu da işgal etmiş anlaşılan, yazık!


''Sana yepyeni türküler verdim, 
uzak dağların ötesinden gelen... 
Sana yepyeni çiçekler verdim; 
kapıyı aç bulutlar girsin!! 
Gülmeyi bilen çocuklar geldi; 
tükenme!! ''        










    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder