15 Eylül 2013 Pazar

Sebep- SİZ

    Sebepsiz ağlanır mı? Öyle pervasızca akar mı yaşlar insanın gözünden ya da yüreğinden? Umut denilen şey masumiyetle sarılıp sarmalanmış mıdır yoksa ulu orta mı durur ruhun başucunda?

    Tükenmişlik sendromu yeni modası oldu bu Ülke'nin. Aslında değilmiş, yıllardır içimizde bizden bir ruh haliymiş de son dönem adına tükenmişlik sendromu denmiş. O kadar çok şey var ki yazılacak, söylenecek, haykırılacak, öfkeyle kusulacak, çiviyle zihinlere kazınacak... Bunun yerine sadece bakıp geçiyorum.

    Saçma sapan bir ruh hali, üzerime yapışmış bahar otu misali gitmek bilmiyor. Buna da bakıp geçiyorum. İnsanlara bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum...

    Bıkmadan saatlerce konuşan ben, ruhumdaki kuru gürültüye bile dayanamaz oldum. İçini kolayına dökebilen biri değilim, ketumum bu konuda, kabul ediyorum; ama artık hayvan terli...

    Canım acıyor, ciddi ciddi canım acıyor. Etimden et kopuyor sanki. Ruhumu boğazlıyor düşünceler. Nefesimde yitirilmişlik... Elime, yüzüme bulaşmış bir hayat...

    Kendi ipimi kendim saldım, ne kendimi ne de düşüncelerimi toparlayabiliyorum. İnsanın tuttuğu her dal mı elinde kalır be hayat? Ulan, hiç mi gülmezsin insana? Tamam tıktın burnuma otu, nefessiz bıraktın ve çaldın yere beni, ona da kabul. Sürttün burnumu taşa toprağa, eyvallah... Hiç mi acıman yok be? Aynı ritmi tutturamıyoruz diye bu kadar yüklenilmez ki...

    Nerden dalayım, ne edeyim bilemiyorum artık. Kaldım, ciddi ciddi kalakaldım. Elimde hayal kırıklıkları, her daim yüreğime doğru uzanmaya çalışan, yolcusuz otobüsün molasız güzergahındayım..

''Ağaçlarla, balıklarla, kuşlarla ben, amenna...''



   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder