9 Haziran 2012 Cumartesi

Kan damlayan bir hikaye: Lalê






-Buradayım. Sesimi duyabiliyor musunuz?

Yüzümden akan o şeyin ıslaklığını hissedebiliyorum. Bir duvara sol omzumla yaslanıyorum, duvar soğuk ve kımıldarsam etimi kesecekmiş gibi…

Sanırım hâlâ 19 yaşındayım. Bilgisayar oyunlarında kurulan labirentlere benzeyen bir koridorun, ışığı görmeyen gözündeyim.

-         Beni duyabiliyor musunuz? 

Bir astım hastası için oldukça havasız bir yerdeyim. Avucumun içindeki sprey bitene kadar halen yaşama şansım var. Tüm ağrılarıma rağmen, yalnızca nefes alıp verebilmem buna olanak sağlayacak biliyorum. Ölümü hissetmek korkunç bir şey, üvey ablamın babamın annemi nasıl aldattığını anlatışı gibi, evet onun gibi…

***
Dört kişiydiler. Biri sürekli telefonla konuşuyordu. Biri, kazağımın üstünde bir tas çorba içiyordu. Diğer iki kişi babama benziyordu.

 O ana kadar bu tarz sahneleri hep filmlerde görmüştüm. Ve hâlâ 19 yaşındaydım. Çocuktum daha…

-         Ben, sevişmeye zorlandım. Saçlarımı üzerine basarak kestiler. Dudaklarımı patlattılar. Gözlerinde, gözlerimdeki masumiyeti öldürmeye çalışan bir şeytan uyanmıştı.
Hiç bağırmadım.
“Anne” dedim yalnızca…

Okula gitmek için kullandığım servisi haftanın üç günü kaçırmak gibi olacaktı içimdeki endişe, sonra o gelecekti, kurtulacaktım. Gözlerimdeki yaşlar, boynuma süzülürken gülümsedim.
Annem, gelecekti çünkü.
“Her şey geçti” diyecekti.
***

Dizlerime kaynar su döktüler. Gülerken daha da çirkinleşiyorlardı. Yüzlerinde nefreti, penisimle dalga geçmenin onlara verdiği hazzı görüyordum
“Sen nasıl bir kadınsın? Hani ..ın? Diyorlardı.


Bir keresinde küfür etmiştim. Babamla Eminönü’nde, Gülhane Parkındaydık. Övgü almıştım ondan. Erkek adam dediğin, kızdığında yere tükürmeli ve gerekirse küfür etmeliydi(!) O gün; bir bardak yayık ayranı, erkek olmamın şerefine(!) ısmarlamıştı bana ve ben küfürlü dudaklarımla içmiştim.

***
Bugün o ayranın aynısını, öyle adamlar döktü saçlarıma ve bana tecavüz ettiler. Utanmıyorlardı.
Babamın dediği gibi erkek adamlardı(!)

***

Adım Lalê. Babasının kabullenemediği, üvey ablamdan ayrı gördüğü kızı Lalê. Transeksüel Lalê…
-          Şimdi buradayım. Sesimi duyabiliyor musunuz?
Sanırım, hâlâ 19 yaşındayım ve üşüyorum. Karnım aç. Parmaklarım; hissedemeyeceğim kadar kırıklarla dolu. Üzerimde hiçbir şey yok ve görebildiğim vücudumdan sızan kanın, yerde anlamsız şekiller çizdiği…


 Balat’ın Atik Mustafa Paşa mahallesine diğer mahallelerden daha çok yağmur düşüyor sanki. İlk erkek arkadaşım ( o bundan habersiz) bak! Diyor, yerde minik minik göller var. Sular nereye akıyor?
O sorunca yangın oluyor kalbim. O sorunca, bir bulut düşüyor saçlarıma.
Uzağa diyorum.  Henüz 8 yaşındayım.
***

98 yılından sonraki yağmurları hiç birlikte göremedik. Ben annemin yanına Beyazıt’a taşındım. O, mahallemizde kaldı. Hiç söyleyemedi bana. Yanlış anlaşılmaktan korktu. Sonra ibne derlerdi ona. Ama nasıl sevdiysek birbirimizi öyle kaldık. O Atik Mustafa Paşa mahallesinde …


Bugün sesimi duyamasanız da ben katillerin beni bıraktığı şu yerde, onların elinden ölmüş olmayacağım. Sırf bunun için bile dayanabilirim.
Sprey biteli saatler oluyor.
Terlemeye başladım. Sırtımdaki kesik ağrısı boynuma kadar uzanıyor. Terlemeyi astım krizine bağlamak bile güzel…

-         Nefes alış- verişimi duyabiliyor musunuz?
….



Bir çiçek duruyordu orda, bir yerde,
Bir yanlışı, düzeltircesine açmış…
CEMAL SÜREYA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder